Vefa hakkı, kurucu nitelikte yenilik doğuran haklardandır. Vefa hakkı tapu siciline şerh edilirse, ayni hak gücünü kazanır.
Vefa hakkı, konusu olduğu malın yok olması, hak sahibinin vazgeçmesi, özellikle hak sahibinin şahsı göz önünde tutularak kurulmuşsa, onun ölümü sonucu, tapu siciline şerh edilmemişse, malın üçüncü kişiye satılması ile sona erer. (Medeni Kanun madde 736)
Taşınmaz bir malın maliki, temlik ettiği bu malını, önceden sözleşme ile belirlenen koşullarla yeniden satın alma hakkını saklı tutmuş ise ortada vefa hakkının varlığından söz edilir. Bu koşullar satış bedeline, vefa hakkının süresine vs. ye ilişkin olabilirler. Vefa hakkı, tapu siciline şerh edilirse, ayni hak gücünü kazanır ve hakkın ilişkin bulunduğu süre içerisinde, taşınmaz malı iktisap eden herkese karşı ileri sürülebilir. Vefa sözleşmesi özel sözleşmelerden olup, Medeni Kanun’da bu konuda ayrıntılı düzenleme getirmiştir. Satış sözleşmesiyle büyük benzerlikler gösterir. Diğer taraftan, şu hususun da bu konuda özellikle belirtilmesi gerekir: Vefa hakkı, şüf’a hakkı gibi kurucu (inşai) haklardan olup, vefa hakkının kurulmasından sonra, yani vefa hakkı sahibi ile borçlusu arasında bu yoldaki hukuki ilişkinin meydana gelmesinden itibaren, hakkın kullanılmasında borçlunun herhangi bir yetkisinden söz edilemez. Vefa hakkı sahibi, bu hakkı kullandığını borçlusuna açıklamasıyla birlikte mülkiyet hakkının vefa hakkı sahibine geçmesini sağlayan hukuksal durum meydana gelir. Vefa hakkının kullanılması da, şüf’a hakkında olduğu gibi, herhangi bir şekle tabi tutulmamıştır. Uygulamada, noter aracılığı ile veya başka yazılı bir usulle kullanılması, ispat kolaylığı açısından mütalaa olmalıdır. Vefa hakkı, hakkın konusu olan malın yok olması veya hak sahibinin feragatıyla, münhasıran hak sahibinin şahsı göz önünde tutularak vefa hakkı kurulmuşsa, hak sahibinin ölümü sonuncu veyahut da tapu siciline şerh edilmeme halinde, malın üçüncü kişiye satılmasıyla birlikte vefa hakkı sona erer. Vefa hakkına ilişkin sözleşmede süre öngörülmüşse, bu sürenin dolması veya şerh tarihinden itibaren 10 yıl geçmekle hak düşer (Dr. Suat Bertan, Ayni Haklar, Ankara 1976, sh. 801 ve devamı).
Olayda, her şeyden önce şu husus belirtilmelidir ki, vefa hakkı, davacı Hazine tarafından süresi içerisinde kullanılmıştır. Bu yön tartışmasızdır. Akit tablosunda “lüzumu halinde, aynı bedelle T.C.D.D. işletmesine devredilmek ve bu husus” temin etmek için Medeni Kanun’un 736. maddesi uyarınca vefa hakkı tanımak ve aynı madde uyarınca tapu siciline kaydedilmek…” şeklindeki düzenleme, davacı Hazinenin vefa hakkının mutlak niteliğini ortadan kaldırmamaktadır. Davalı, vefa hakkını kuran sözleşmeyi serbest iradesiyle yapmıştır. Ayrıca, vefa hakkının ilişkin bulunduğu taşınmaz üzerinde, davalının değeri çok yüksek tesisler kurmuş olması, vefa hakkının, kullanılmasını sınırlayıcı bir gücü haiz bulunamaz. Davalı vefa hakkının koşullarını önceden bilmekte idi; davranışının sonuçlarına katlanmak durumundadır. Kaldı ki, davalı bu konuda sözleşmedeki koşulları da aşarak hareket etmiştir. Bu davranışı, vefa hakkının kullanılmasını engelleme yolunda hukuki himaye isteğinde bulunamaz. Mahkemece, bu hukuki müessesenin mahiyetiyle bağdaşmaz düşüncelerle, önceki kararda direnilmesi, usul ve yasaya aykırıdır. Bu ve Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararında açıklanan nedenlerle, HUMK.nun 440. maddesinde yazılı sebeplerden hiç birisine dayanmayan ve yerinde olmayan karar düzeltme isteğinin REDDİNE, (YHGK. 09.12.1987 T. 464 E. 912 K.)
Nizam TUTUCU Emlak Danışmanı
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.