Teminat Amacıyla Devredilen Taşınmazın Durumu – Tapu İptal ve Tescil Davası

Teminat Amacıyla Devredilen Taşınmazın Durumu - Tapu İptal ve Tescil Davası1- Mülkiyetin, teminat için temliki inançlı işlemdir. Bu temlik ile bir kimse bir taşınmaz üzerindeki hakkını, mülkiyeti devretmek için değil de sırf bir teminat göstermiş olmak için alacaklıya devretmektedir. Amaca ulaşılınca alacaklı, mülkiyetini kazanmış olduğu şeyi sahibine geri vermek borcu altına girmektedir.

2- Türk Borçlar Kanunu’nun 19. maddesine göre kendi edimini yerine getirmeyen veya getirme teklifinde bulunmayan tarafın, diğer taraftan borcunu ifasını isteme hakkı yoktur. Bu nedenle salt sözleşmenin gerçek satış iradesini yansıtmadığı, teminat için olduğundan bahisle dava açılamaz.

Yanlar arasında görülen tapu iptali, tescil davası sonunda yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar, yasal süre içerisinde davalı vekilince temyiz edilmekle dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

Dava, Türk Borçlar Kanunu’nun 19.maddesinde ifadesini bulan muvazaa hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

Davacı, çekişmeli taşınmazı, eşi ve çocuklarının davalıya olan borcu karşılığı teminat olarak temlik ettiğini, esas amacın satış olmadığını, keyfiyetin 8.1.1991 günlü protokol ile de belirlendiğini, kaldı ki kocasının borcuna kefalet anlamındaki bu tasarrufta mahkeme onayının da bulunmadığını ileri sürerek, iptal ve tescil talebinde bulunmuş, davalı ise; iddiayı vakıa olarak doğrulayarak, borç ödenmediği için taşınmazı iade etmediğini savunmuştur.

Davaya konu İzmir Salkane Mahallesinde kaim 674 ada 4 parselde bulunan 16/238 arsa paylı 14 nolu bağımsız bölümün, üzerinde mevcut, İzmir 2. İcra Müdürlüğünün 12.9.1989 tarihli haciz, dava dışı A.K. lehine verilen 27.10.1989 tarih 50.000.000 TL. bedelli satış vaadi şerhiyle ve 3.000.000 TL. bedelle davacı adına vekil aracılığı ile satış suretiyle davalıya temlik edildiği 5.3.1990 tarihli akit tablosundan anlaşılmaktadır.

Tarafların da kabulünde olan bu olgu itibariyle yanlar arasındaki ilişki, davacının tapudaki temlik beyanının, teminat amacını taşıdığı halde, satış gibi bir nedene dayalı olması ile irade ve beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlayabileceğimiz muvazaaya dayanmaktadır. Burada muvazaa sözleşmenin konusundadır.

Belirtilen bu şekli ile öğretide ve bir kısım yargı kararlarında “inançlı işlem” olarak nitelendirilen ilişkide tarafların amacı, mülkiyetin teminat için temlikidir. Geçerli olan bu temlik ile bir kimse bir mal üzerindeki mülkiyet hakkını, mülkiyeti devretmiş olmak için değil de, sırf bir teminat göstermiş olmak için alacaklıya devretmektedir. İnançlı işlemde, inanılan kimseye mülkiyetin geçirilmesiyle sınırsız bir yetki tanınmakta, fakat inanç anlaşması onun bu yetkisini sınırlamaktadır. Aralarındaki anlaşma gereğince, amaca ulaşınca, yani alacağını tahsil edince de alacaklı, mülkiyetini kazanmış olduğu şeyi sahibine geri vermek yükümlülüğü altına girmektedir.

Somut olayda, davacı, davalı ile aralarında yukarıda belirtilen anlamda bir akdi ilişkinin mevcudiyetini ileri sürmüş, 8.1.1991 tarihli inanç sözleşmesini de ibraz etmiştir. Bu olgu ve belge davalı tarafından da benimsenmiştir. Ne var ki; davacı, davalı için olduğu kadar kendisi için de geçerli ve bağlayıcı bulunan 8.1.991 günlü inanç anlaşmasının gereklerini yerine getirdiğini belirtmemiştir.

Türk Borçlar Kanunu’nun 19. maddesinde öngörüldüğü anlamda akitteki gerçek ve müşterek amaçları satış değil de teminat için temlik olan ve sözleşmenin koşullarını inanç sözleşmesi ile belirleyen tarafların, karşılıklı yükümlülük altına girdikleri 8.1.1991 günlü protokol başlıklı belgeden anlaşılmaktadır. Öyle ise, Türk Borçlar Kanunu’nun 19. maddesi hükmü karşısında, kendi edimini yerine getirmeyen veya yerine getirme teklifinde bulunmayan tarafın, diğer taraftan borcunu yerine getirmesini istemeye hakkı bulunmadığının kabulü gerekir.

Hal böyle olunca, değinilen yasal düzenleme gereği yerine getirilmeden, salt sözleşmenin gerçek satış iradesin yansıtmadığı, temlikin teminat için olduğundan bahisle davanın kabulüne karar verilmesi doğru bulunmamıştır. Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü BOZULMASINA, (Y.1.HD. 24.04.1992 T. 2167 E. 5331 K.)

Nizam TUTUCU
Emlak Danışmanı

Bir Yorum Gönder