Tapu sicillerinin tutulmasından dolayı doğacak bütün zararlardan Hazine sorumlu olup, Hazinenin buradaki sorumluluğu kusursuz sorumluluktur.
Davacı Ali vekili tarafından davalı Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü aleyhine 1.12.1997 gününde verilen dilekçe ile tapu sicil müdürünün hatalı işlem yapmasından dolayı uğradığı zararın Medeni Kanun’un 1007. maddesine göre istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 1.6.1998 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:
Davacı, davalı idarenin tapu sicilinin tutulmasındaki hatalı işlemi nedeniyle zarar gördüğünü belirterek; bu zararın Medeni Kanun’un 1007. maddesi uyarınca ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, davacı tarafından borçlu sıfatıyla aleyhinde takip yapılan ve tapuda malik olarak gözüken Nail adına olan görünürdeki kaydın gerçeği yansıtmadığı, hataen kapatılmadığı, davacının bu gerçeği araştırmamakla kusurlu bulunduğu, böylece talepte bulunamayacağı, gerekçesi ile istem reddedilmiştir. Karar, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
İddiaya, savunmaya, dosyadaki bilgi ve belgelere göre davacının bu davada yer almayan borçlu Nail adlı kişiden, alacağının ödetilmesi için açtığı alacak davası sırasında, borçlu adına tapuda kayıtlı olan 950 ada 117 parsel nolu taşınmazdaki payı üzerine ihtiyati tedbir koydurttuğu, alacak davasının lehine sonuçlanması sonunda, tedbir konulan kaydın daha önce adı geçen borçlu tarafından üçüncü kişilere satıldığı, ne var ki hata sonucu kaydın kapatılmadığı böylece, davacının alacağını elde edemediği konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır. Uyuşmazlık konusu olan yön aslında mevcut olmayan ancak sicilde var gözüken bir kayıt üzerine konulan tedbirin sonuçsuz kalması üzerine bu yüzden zarar görenin tazminat isteminde bulunup bulunmayacağı hususudur.
Medeni Kanun’un 1007. maddesinde tapu sicilinin tutulmasından dolayı doğacak zararlardan hazinenin sorumlu olacağı hükme bağlanmıştır. Gerek maddenin yazılış biçiminden ve gerekse bu güne kadar sürdürülen uygulamadan, buradaki sorumluluğun kusursuz sorumluluk olduğu konusunda görüş birliği bulunmaktadır. Bu bağlamda zarar gören, sicilin tutulmasından dolayı Hazinenin kusurunu kanıtlamak zorunda olmadığı gibi, Hazinede kusuru bulunmadığını kanıtlamakla sorumluluktan kurtulamayacaktır. Ancak Hazine, tüm kusursuz sorumluluk hallerinde olduğu gibi, beklenmeyen bir halin bulunduğunu, üçüncü kişinin veya bizzat zarar görenin illiyet bağını kesecek derecede ağır kusuru olduğunu kanıtlamakla sorumluluktan kurtulabilir. Demek oluyor ki, kusursuz sorumluluk hallerinin bulunduğu durumlarda ancak illiyet bağının kesilmesi durumunda, zarar veren sorumluluktan kurtulabilecektir.
Somut olayda, davacının borçlu bulunan kişi aleyhine açtığı bir alacak davası sırasında, alacağını güvence altına almak için tapuda borçlu adına kayıtlı olarak gözüken taşınmaz üzerine 8.1.1996 tarihinde üçüncü kişilere devrinin önlenmesi için tedbir koyduğu, bu tarih itibariyle taşınmazın o davanın davalısı, borçlu adına tapuda kayıtlı olduğu, ancak bu kaydın daha önce devir görmesi nedeniyle, üçüncü kişiler adına yazılması gerekirken, bu yazımın yapılamadığı, böylece sicilin görünüşteki hali itibariyle gerçeği yansıtmadığı, nitekim davacı alacaklının da bu yüzden alacağını tahsil edemediği sabittir. Açıklanan şu durum itibariyle aslında kusursuz sorumlu olan davalının hatalı işlemi nedeniyle kusurlu olduğu da anlaşılmaktadır. Böylece, davacının zarara uğradığı, bunun davalının eyleminden kaynaklandığı, zararla eylem arasında illiyet bağının da bulunduğu, illiyeti kesen bir olgunun var olmadığı açıktır. Nedeni, sicilin tutulmasının devletin gözetim ve denetimi altında olması sicilin açıklığı ve güvenirliği ilkesinin varlığıdır.
Mahkeme kararında, zararın davacının eyleminden kaynaklandığı da gerekçe yapıldığı için bu yön üzerinde de durmak gerekmiştir. Dosyadaki bilgi ve olgular itibariyle, davacının kusurundan söz edilemez. Ancak, davacı sicildeki görüntünün gerçeği yansıtmadığını biliyor veya bilebilecek durumda olduğu buna rağmen üzerine tedbir koydurttuğu kanıtlandığı takdirde kusurundan söz edilebilir. Bu konuda dosyada savunma olarak getirilmiş bir kanıt bulunmamaktadır. Bu bakımdan da mahkemenin gerekçesi yerinde görülmemiştir.
Mahkemenin açıklanan bu yönleri gözetmeden, dosya ile ve mevcut yasal düzenlemedeki kurallarla bağdaşmayacak biçimde yazılı gerekçe ile davanın reddine karar vermesi doğru görülmemiştir.
Yapılacak iş, davacının zararının belirlenerek hüküm altına alınmasından ibarettir. Kararın açıklanan nedenlerle bozulması gerekmiştir. BOZULMASINA, (Y.4.HD. 26.04.1999 T. 2788 E. 3666 K.)
Nizam TUTUCU Emlak Danışmanı
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.