1- Kural olarak tapu kayıtlarının çatışması durumunda önceki tarihli olan ve doğru temele dayanan tapu kaydına değer verilir. Ancak tapu kaydının eski tarihli olması o kayda değer verilmesi için tek başına tercih sebebi olamaz.
2- İlk kayıt malikleri sonradan oluşan kaydın sahteliğinin veya gerçek duruma uygun bulunmadığını kanıtlamakla yükümlüdür.
Taraflar arasında kadastro tespitinden doğan, dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay’ca incelenmesi istenilmekle; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu, gereği düşünüldü:
Tapulama sırasında 4340 parsel sayılı 110.240 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz, tapu kaydı nedeniyle davalılar, 3081 parsel sayılı 89.600 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz ise kayıt miktar fazlası olarak Hazine adına tespit edilmiştir. İtirazları tapulama komisyonunda reddedilen F.Ç. ve arkadaşları, tapu kaydına dayanarak her iki parsel için; A.Ö. ise tapu kaydı ve kazandırıcı zaman aşımı zilyetliğine dayanarak, 3081 parsel için dava açmışlardır. Mahkemece, F.Ç. ve arkadaşlarının davalarının kabulüne ve dava konusu 3240 parselin 1/2’sinin F.Ç. ve arkadaşları, 1/2’sinin davalılar, 3081 sayılı parselin yarı yarıya Hazine ve F.Ç. ile arkadaşları adlarına tapuya tescillerine karar verilmiş; hüküm davalı Ş. ve A.Ö. mirasçıları ile Hazine tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece tarafların dayandıkları tapu kayıtlarının çatıştığı ve davacılara ait tapunun önceki tarihli olduğu kabul edilerek ve davacıların tapusuna değer verilerek hüküm kurulmuştur. Taraf kayıtlarının çatıştığı mahkemece toplanan ve doğru olarak değerlendirilen delillerle saptanmıştır. Kural olarak tapu kayıtlarının çatışması durumunda Önceki tarihli olan ve doğru temele dayanan tapu kaydına değer verilir. Ancak tapu kaydının eski tarihli olması o kayda değer verilmesi için tek başına tercih sebebi olamaz. Ayrıca kayıtların oluşan şekline de bakılmak gerekir. Dava konusu olayda taraflara ait tapu kayıtlarının yoklama suretiyle oluştuğu ve kayıtların geçerliliklerini korudukları, davacılara ait kaydın 1303, davalı taraf ait kaydın ise 1309 yılında tesis edildiği anlaşılmıştır. Yoklama kayıtları tarafların ifadelerine bağlı olmaksızın konu görevlileri tarafından oluşturulan kayıtlardır. İlk yoklamanın yapıldığı tarihte davacı, ikinci yoklamanın yapıldığı tarihte ise, davalı tarafın önceki maliklerinin taşınmaza zilyet oldukları belirlendiğine göre, birinci kayda dayanan tarafın taşınmazı terk etmesi nedeniyle ikinci kaydın oluşturulduğunun ve ikinci kayıtta gösterilen kişilerin taşınmaza tasarruf ettiklerinin kabulü gerekir. Bu nedenle, sonradan oluşturulan kayıt taşınmaza davalı tarafın tasarruf ettiğini gösteren bir belgedir. Niteliği itibariyle ikinci kaydın doğru temele dayandığının kabulü zorunludur. Zira, ikinci kaydın oluşturduğu tarihte birinci kayıt maliklerinin o yere zilyet olmadıkları resmi belgeyle sabit olmaktadır. Davalı tarafın ikinci kaydın oluştuğu tarihte başlayan zilyetliğinin tespit tarihine kadar kesintisiz olarak sürdüğü dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Bu durumda ilk kayıt malikleri sonradan oluşan kaydın sahteliğinin veya gerçek duruma uygun bulunmadığını kanıtlamakla yükümlüdür. Dava konusu olayda, davacılar böyle bir iddiada bulunmamışlardır. Kaldı ki 1274 tarihli Arazi Kanunnamesi’nin 20. maddesi hükmü uyarınca taşınmaz üzerindeki zilyetliğin davalı tarafta bulunması, davacılar tarafından sözü edilen maddede belirtilen ayrık hallerin varlığının iddia ve ispat edilmemiş olması karşısında, davacı taraf tapusuna değer verilmesi mümkün değildir.
Açıklanan nedenlerle, sonraki tarihli olan ve doğru temele dayanan davalılara ait tapu kaydına değer verilerek uyuşmazlık çözümlenmelidir. Ancak, davalı tarafa ait tapu kaydı kapsamının miktarına değer verilerek belirlenmesi gerekir. Zira, davalı tarafın dayandığı tapu kaydının miktarı çok fazla olup, dava konusu taşınmazı da birlikte geniş bir alanı kapsamakta, davacılara ait tapu kaydının miktarı ise çekişmeli parselin miktarından az bulunmamaktadır. Davalı taraf tapusunun miktarı itibariyle davacılar tapusuyla çatıştığı ve kayıt miktar fazlası olan bölümünün davacılar tapusu kapsamında kaldığının kabulü zorunludur. Hal böyle olunca, sabit sınırlarla bağlantısı kesilmeksizin ve kayıt miktarına değer verilmek suretiyle davalı tarafa ait tapunun kapsamı belirlenmeli, kayıt kapsamı içinde kalan bölümün ifrazen davalıya, kayıt kapsamı dışında kalan bölümün ise davacılar adına tapuya tesciline karar verilmelidir.
Davalı tarafın temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulüyle hükmün BOZULMASINA, (Y.17.HD. 15.06.1990 T. 1989/10825 E. 1990/9632 K.)
Nizam TUTUCU Emlak Danışmanı
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.