1- Hatanın objektif iyi niyet kuralları uyarınca sözleşmenin iptalini haklı gösterecek önemde bulunması objektif unsurunu oluşturur.
2- Hataya düşmeseydi sözleşmeyi yapmayacak olan kişinin durumu da sübjektif unsuru oluşturur.
3- Olayda sözleşmenin iptalini zorunlu kılacak şekilde esaslı bir hataya düşülüp düşülmediğinin açıklığa kavuşturulması ve sonucu doğrultusunda hüküm kurulması gerekir. (818 sayılı Borçlar Kanunu madde 24, 25) (1086 sayılı HUMK. madde 76) (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu madde 31, 34) (6100 sayılı HMK. madde 33)
Davacı tarafından, davalı aleyhine açılan tapu iptali ve tescil davasının yapılan yargılamasında, mahkemece davanın reddine dair verilen kararın davacı vekili tarafından süresinde temyizi üzerine dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü:
Davacı, 194 parsel sayılı taşınmazdaki payının davalıya devir ve temliki hususunda anlaşmaya varılmış olmasına karşın; kendisine ve oğluna ait evlerin bulunduğu 195 parsel sayılı taşınmazdaki payı yönünden tapuda işlem yapıldığını ileri sürmüş; iptali ve tescile karar verilmesini istemiştir.
Her ne kadar dava dilekçesinde hile ve hata anlamına gelebilecek sözcüklere yer verilmiş ise de; davada bildirilen vakıalar itibariyle hataya dayanıldığı sonucuna varılmaktadır. Esasen dayanılan vakıaları bildirmek taraflara, uyuşmazlığa çözüm getirecek olan hukuki nedeni tespit etmek hakime aittir. Gerçekten, dosya içeriğine ve toplanan delillere göre, davalı tarafın hileli bir davranış içerisine girdiğini söyleyebilmek olanağı yoktur. Ancak, sözleşmenin konusunu teşkil eden şeyde (taşınmazda) hataya düşüldüğü iddiası için hükme yeterli bir soruşturma yapılmadığı da anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, hatanın esaslı sayılabilmesi ve iptal hakkı bahşedebilmesi; Borçlar Kanunu’nun 24 ve 25. maddelerinde yazılı koşulların bir arada gerçekleşmesine bağlıdır. Hata, hem objektif hem de sübjektif bakımdan esaslı olmalıdır.
Hatanın, dürüstlük (objektif iyi niyet) kuralları uyarınca sözleşmenin iptalini haklı gösterecek önemde bulunması, objektif unsurunu oluşturur. Hata ettiğini bilseydi, sözleşmeyi yapmayacak olan kişinin durumu da sübjektif unsur olarak ortaya çıkar; kuşkusuz, sübjektif unsurun da belirgin bir şekilde ortaya çıkması icap eder.
O halde, yukarıda değinilen ilkeler gözetilerek öncelikle temlike konu çekişmeli pay ile temlikin de anlaşmaya varıldığı iddia edilen payın değerlerinin saptanması, özellikle üzerinde davacıya ve oğluna ait evlerin bulunduğu söylenen taşınmazdaki pay devri için haklı ve makul sebepler olup olmadığının değerlendirilmesi, gerektiğinde tanıkların sözlerine yeniden başvurulması ve böylece olayda sözleşmenin iptalini zorunlu kılacak şekilde esaslı bir hataya düşülüp düşülmediğinin açıklığa kavuşturulması ve sonucu doğrultusunda hüküm kurulması gerekirken, noksan soruşturmayla yetinilerek davanın reddedilmesi doğru değildir. Davacının temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle hükmün BOZULMASINA, (Y.1.HD. 03.04.1993 T. 1992/15297 E. 1993/ 2682 K.)
Nizam TUTUCU Emlak Danışmanı
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.