Orman niteliği taşıyan bir yerin dağıtımı geçersizdir. Bu yer için oluşturulan tapu kaydı, taşınmazın orman niteliğini değiştirmez. Böyle bir taşınmaz tapusuz sayılacağından, orman sınırı dışına çıkarılması halinde; kazandırıcı zaman aşımı zilyetliği ile edinilebilmesi (iktisabı) için, gerekli zilyetlik süresinin başlangıç tarihi, orman dışına çıkarılma günüdür. (Medeni Kanun madde 713/1 [639/1]) (6831 sayılı Orman Kanunu madde 2) (1744 s. K.la Dğş. m. B1/F) (2896 s. K.la Dğş.)
Taraflar arasındaki tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Üsküdar Birinci Asliye Hukuk Mahkemesince, davanın kabulüne dair verilen, 21.1.1985 gün ve 61-4 sayılı kararın incelenmesi, Hazine vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Sekizinci Hukuk Dairesinin 22.4.1985 gün ve 4658-4433 sayılı ilamıyla;
Dava konusu taşınmazlar, 42 numara ile tapuya tescil edildikten sonra, 2510 sayılı İskan Kanunu’nun 30. maddesi hükmü uyarınca, davalı gerçek kişilerin miras bırakanı Alaattin adına tapuya tescil edilmiştir. Ne var ki, sonradan dava konusu taşınmaz, orman olması sebebi ile devletleştirilmiştir. Yani dava konusu taşınmaz, orman kadastro haritasının kapsamında kalmıştır. Daha sonra ve 1964 yılında, bu yerler malik Alaattin tarafından davacılara, haricen satılmıştır. Miras bırakan Alaattin, 1965 yılında ölmüş ve davalı gerçek kişileri, mirasçı olarak terk etmiştir. Dava konusu taşınmazların, tapulama tespitleri yapılmış ancak orman sayılan yerlerden olmaları nedeni ile başlangıçta tapulama dışı bırakılmıştır, 1744 sayılı Yasanın yürürlüğünden sonra, bu yerler orman tahdit haritası dışına çıkarılmıştır. Bundan sonra, aynı yerlere tapulama girerek, dava konusu taşınmazlar ayrı parsel numaraları verilerek, davacıların adına tespit edilmiştir. Dava konusu taşınmazlar, 1744 sayılı Kanunun 2. maddesine göre, İlmi ve fen bakımından orman niteliğini yitirmiş senelerdir. Bunlar, açıklanan nedenle tahdit dışına çıkarıldığına göre, bu maddenin (b) bendinde, “bu düzeltme sonucu, orman sınırları dışına çıkarılacak yer, sınırlaması itirazsız kesinleşmiş tapulu arazi ise, mülkiyeti tekrar tapu sahiplerine intikal eder” denilmiştir, 6831 sayılı Kanunun 2896 sayılı Yasayla değişik 1. maddesinin F bendiyle de, aynı şekilde bir hüküm getirilmiştir. Şu hale göre, bu taşınmazlara ait tapu kaydı geçerliliğini saklı tutmak ise, bu durumda taşınmazın tapu sahiplerine intikal etmesi gerekmektedir. Oysa dava konusu taşınmazlar, orman tahdidi dışına çıkarıldıktan sonra, aynı yer hakkında tapulama tutanakları düzenlenmiş ve birer parsel numarası verilmek sureti ile davacılar adına tespit yapılmıştır. Bu durumda, tapu kaydı geçerli bir kayıt olmaktan ziyade, bir ispat belgesi niteliğini taşır. O nedenle, bundan böyle taşınmazların tapusuz olduğunu kabul etmek gerekir. Dava, davalı gerçek kişiler tarafından, davacılar lehine kabul edildiğine göre, bu husus bir sorun yaratmamaktadır. Uyuşmazlığın, taşınmazların tapusuz olarak kabulü sureti ile çözümlenmesi gerekir. Tapusuz sayılan bir taşınmazın tescili şartları, Medeni Kanun’un 639. maddesinde gösterilmiştir. Bu maddedeki koşulların araştırılması, yerel ve gazete ilanlarının yapılması ayrıca zilyetlik olaylarının, tanık ve benzeri delillerle ispatına olanak sağlanması, tarafların bu husustaki delillerinin toplanması, tanık gösterildiği takdirde bunların, HUMK. nun 259. maddesi hükmüne göre taşınmaz başında dinlenmeleri ve bundan sonra uyuşmazlık hakkında bir karar verilmesi gerekir… gerekçesiyle bozularak, önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek, direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava konusu taşınmaz, 1938 yılında, 3116 sayılı Yasa uyarınca, orman sınırlarının içine alınmış ve 1944 yılında da, 2510 sayılı Yasa gereğince, davalıların murisi adına ilk defa tapuya bağlanmıştır.
Gerçek orman niteliğini haiz olan bir yerin dağıtımı hukuken geçersiz olup, tesis olunan tapu kaydı da taşınmazın gerçek niteliğini değiştirmez. Bu nedenle, dava konusu yer tapusuz sayılacağından, 1744 sayılı Yasa uygulaması ile orman sınırı dışına çıkarıldığında, böyle bir yerin zilyetlikle kazanılabilmesi için gerekli olan 20 yıllık zilyetlik süresinin başlangıcı orman dışına çıkarılma tarihidir. Halbuki, 1744 sayılı Yasanın uygulandığı tarih ile dava tarihi arasındaki süre, kazandırıcı zaman aşımı ile iktisaba elverişli bulunmadığından, açılan davanın reddine karar vermek gerekir. Direnme kararı, bu nedenle bozulmalıdır.
Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan nedenle BOZULMASINA, (YHGK. 05.06.1987 T. 1986/8-336 E. 1987/486 K.)
Nizam TUTUCU Emlak Danışmanı
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.