1- Muvazaalı sözleşme belirli bir zamanın geçmesi ile geçerli hale gelmez. Muvazaa davaları hiçbir süreye bağlı değildir.
2- Muvazaaya dayanan davada, koşulları varsa 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3. (766 sayılı Tapulama Kanununun 31/2.) maddesinde sözü edilen 10 yıllık hak düşürücü süre uygulama yeri bulur.
Dava, Borçlar Yasasının 18. maddesinden kaynaklanan muvazaa hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir.
01.04.1974 gün 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme kararında da vurgulandığı gibi, davacı miras bırakanın ardılı olarak değil miras hakkının çiğnenmesinden ötürü zarara uğrayan kişi olarak ve kendi miras hakkına dayanarak dava açmakta olup, dava hakkı, miras bırakanın ölümü ile doğmaktadır. Öte yandan muvazaa davaları hiçbir süreye bağlı değildir. Bir başka anlatımla muvazaalı sözleşme hiçbir hüküm doğurmaz ve muvazaa iradesinin ortadan kalkması ya da bir zamanın geçmesiyle görünürdeki geçersiz işlem geçerli hale gelmez.
Ancak, 3402 sayılı Yasanın 12/3. maddesi uyarınca tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıl geçtikten sonra kadastrodan önceki hukuki nedenlere dayanılarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz.
Miras bırakanın kadastrodan önce ölmesi halinde kadastro öncesi nedene dayanılmış olacağından tespitin kesinleşme tarihinden itibaren de 10 yıl geçtiği takdirde 766 sayılı Yasanın 31/2, 3402 sayılı Yasanın 12/3. maddelerinin uygulama olanağı bulacağı da kuşkusuzdur.
Somut olayda, miras bırakanın ölüm tarihi 04.06.1949 olup, çekişme konusu 1056 parselin tapulama tespitinin 30.04.1971 günü yapılması, tespitin 1975 yılında kesinleşmesi ve davanın ise 18.11.1994 tarihinde açılması karşısında 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği açıktır.
Bu durumda davanın reddedilmesi yukarıdaki gerekçe ile ve sonucu itibariyle doğrudur. Davacının temyiz itirazları yerinde değildir. Reddi ile hükmün ONANMASINA, (Y.1.HD. 26.05.1997 T. 6197 E. 6974 K.)
Nizam TUTUCU Emlak Danışmanı
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.