1- İştirak halinde mülkiyette her iştirakçinin, kendi payını ortaklardan birisine devir ve temliki, satış vaadinde bulunması mümkün olduğu gibi kendisine karşı feragat-icbar davası açılması da olanaklıdır.
2- Mirasçılar arasındaki davada süreyi geçiren mirasçı, süresinde temyiz eden mirasçının temyizinden faydalanamaz.
3- Mirasçılar arasındaki davada süresinde davayı temyiz eden mirasçı, süreyi geçiren diğer mirasçıların savunmasına ve delillerine dayanmaz: kural olarak kabul edilemez.
Taraflar arasındaki feragat-icbar davasından dolayı yapılan yargılama sonunda: Sakarya Asliye 2. Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 4.5.1988 gün ve 57-196 sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 5.12.1988 gün ve 8-258-8055 sayılı ilamıyla;
… Sair itirazları yerinde değilse de, sözleşmenin yapıldığı tarihte davacı tarafından davalı İ.Ö.’ye verilen aynı günlü 400 bin liralık bononun kural olarak satış vaadiyle ilgili olması gerekir. Bunun aksini, diğer bir anlatımla başka bir hukuki ilişki dolayısıyla bu bononun verildiğini davacı ispat mevkiindedir. Mahkemece bu husus göz önünde tutulmamıştır. Diğer taraftan senetlerin hile ile ellerinden alındığı yolundaki savunmasının tanıkla ispatına cevaz olduğu düşünülmemiştir… gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Davacı H.Ö. vekili, 486 parsel sayılı altı kahvehane üstü ahşap ev vasfındaki taşınmazın, tarafların müşterek murisi M.Ö. adına tapuda kayıtlı olduğunu; davalıların ise 22.8.1985 tarihli sözleşme ile bu taşınmaz üzerindeki miras paylarını müvekkiline satmayı vaat ettiklerini, satış bedelinin davalılara tamamen nakden ve peşinen ödendiğini ileri sürerek, davalılara ait payların müvekkili adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
Murisin eşi olan davalı Z.Ö. ilk celseye gelerek; (Davacı öz oğlunun, kendisine ve diğer mirasçılara satış bedelini ödemediğini ve davayı kabul etmediğini, bundan sonra da duruşmalara gelmeyeceğini) belirterek, yargılamayı gıyaba bırakmış ve hiçbir delil ibraz etmemiştir.
Murisin çocukları olan diğer davalılar A.Ö., B.Ö. ve İ.Ö. ise kendilerini bir vekille temsil ettirmişlerdir. Bu üç davalının vekili; (Davacının bedel ödemediğini bonolar verdiğini, verdiği bu bonoları da sonradan hile ile müvekkillerinin elinden geri aldığını, hileyi tanıklarla ispatlayacaklarını savunarak, borçlusu davacı H.Ö. ve alacaklısı müvekkili İ.Ö. olan 400.000 liralık bir bono ibraz etmiştir.
Mahkeme (noterde re’sen düzenlenen 22.8.1985 tarihli satış vaadi sözleşmesinde; satış parasının tamamen, nakden ve peşinen alındığı yazılıdır. Taraflar akraba dahi olsalar senede bağlanan hukuki ilişkilerde tanık dinlenemez) gerekçesiyle davanın kabulüne hükmetmiştir.
Davalılardan A.Ö., B.Ö. ve İ.Ö. vekili, kararı temyiz etmiş ise de, süre yönünden dilekçesi yerel mahkemece reddedilmiş ve dilekçenin reddine ilişkin bu ek kararı da ayrıca temyiz etmiştir. Kendisini o ana kadar bir vekille temsil ettirmemiş duruşmalar ilk celse hariç gelmemiş ve hiçbir delil ibraz etmemiş olan davalı Z.Ö., diğer davalıların vekiline bir vekaletname vermek ve onu vekil tayin ettirmek suretiyle hükmü esastan temyiz etmiştir.
Özel Daire, metni yukarıya aynen alınan kararı ile yerel mahkemenin hükmünü bozmuştur.
Olayda, öncelikle çözümlenmesi gereken husus, temyiz süresini geçirmeleri nedeniyle kendileri yönünden hükmün kesinleşmiş olan davalılar A.Ö., B.Ö. ve İ.Ö.’nün dayandıkları hile savunması gösterdikleri tanıklar ve ibraz ettikleri bono delilinden, yargılama sonuna kadar hileye düşürüldüğünü ileri sürmeyen ve hiç bir delil ibraz etmeyen diğer davalı Z.Ö.’nün faydalanıp faydalanamayacağı noktasında toplanmaktadır.
İştirak halinde mülkiyete, iştirakçiler arasında her bir iştirakçinin kendi hakkını diğer iştirakçiye devri veya satış vaadinde bulunması ve kendisine karşı müstakilen feragat-icbar davasının açılması mümkün olduğuna göre, her iştirakçinin hakkı diğer iştirakçilere nazaran bağımsızdır. Bu durumda, süreyi geçiren iştirakçilerin geçirmeyen iştirakçinin temyiz süresinden yararlanması da süresinde temyiz eden iştirakçinin süreyi geçiren diğer iştirakçilerin savunmasına ve delillerin dayanması kural olarak mümkün değildir.
Davanın kabulüne ilişkin mahkeme kararı davalılardan Ayşe A.Ö., B.Ö. ve İ.Ö. haklarında kesinleşmiştir. O halde, davalı Z.Ö. hakkındaki davanın da kabulüne ilişkin direnme kararı, bu sebeplerden ötürü usul ve yasaya uygun bulunduğundan ONANMALIDIR. (YHGK. 31.01.1990 T. 1989/14-631 E. 1990/47 K.)
Nizam TUTUCU Emlak Danışmanı
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.