1- 25.03.2009 5841/2. md. ile 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12. maddesine eklenen fıkraya göre “Bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dahil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır.
2- Mülga 20.02,2009 T. 5841/3. md. ile konulan geçici maddeye göre “Kadastro Kanunu’nun 12/3 hükmü Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda da uygulanır.”
Taraflar arasındaki davadan dolayı Samandağ Asliye Hukuk Hakimliğinden verilen 15.07.2010 gün ve 2010/283-2010/525 sayılı hükmün Bozulmasına ilişkin olan 07.02.2011 gün ve 13975-981 sayılı kararın düzeltilmesi süresinde davacı vekili Hazine tarafından istenilmiş olmakla, dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava, tapu iptal ve kayıt terkini isteğine ilişkin olup önceden yerel mahkemece kurulan hükmün temyizi üzerine 14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa hükümleri uyarınca hak düşürücü süreden dolayı davanın reddi gerektiğine dair bozma ilamına uyulduktan sonra davanın hak düşürücü süreden reddine karar verilmiş, ancak yargılama giderlerinden davalı tarafın sorumlu tutulması üzerine bu defa 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 Sayılı Yasanın 16. maddesiyle 3402 Sayılı Kadastro Kanunu 36. maddesi hükmüne bazı ilaveler getiren 36/A maddesi hükmüne göre kadastro işlemleri sebebiyle açılan davalar nedeniyle yargılama giderlerinden ve avukatlık ücretinden davalı tarafın sorumlu tutulup tutulamayacağı hususunun değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle karar yeniden bozulmuştur.
Gerçekten de; işin esası bakımından 5841 Sayılı Yasanın yürürlüğü döneminde davanın hak düşürücü süreden reddedilmiş olması doğrudur. Ancak anılan yasa, Anayasa Mahkemesinin 12.05.2011 tarih 2009/31 E. 2011/77 K. sayılı kararı ile iptal edilmiş ve iptal kararı henüz Resmi Gazetede yayınlanmadığı için bu defa aynı tarih aynı esas ve 2011/27 sayılı karar ile iptal hükmü eldeki davalara uygulanmak üzere yürütmenin durdurulmasına karar verilmiştir. Öyle ise, kesin hüküm halini almamış ve usuli kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eden bu durum karşısında 5841 Sayılı Yasa hükümleri uyarınca davanın reddine ilişkin olarak kurulan hükmün, verildiği tarih itibarıyla doğru olduğu düşünülse de, Anayasa Mahkemesinin iptal ve yürürlüğünün durdurulması kararından sonra doğru olduğu söylenemez.
Diğer taraftan, davanın kabulü halinde 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren ve eldeki davalara da uygulanması gereken 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 36. maddesi ve bazı ilave düzenlemeler getiren 6099 sayılı Yasa hükümleri uyarınca yargılama giderlerinden ve bu giderlerden sayılan avukatlık ücretinden davalı tarafın sorumlu tutulamayacağının da gözetilmesi gerektiği kuşkusuzdur. Hal böyle olunca; işin esasının 28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına göre değerlendirilmesi, taraf iddiaları doğrultusunda gerekli araştırma ve inceleme yapılmak suretiyle uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması bakımından karar bozulmalıdır.
Davacı hazinenin karar düzeltme isteğinin H.U.M.K.’nun 440. maddesi hükmü uyarınca kabulü ile Dairenin 07.02.2011 tarih 2010/13975 esas-2011/981 karar sayılı bozma kararının ortadan kaldırılmasına, Mahkemenin 15.07.2010 tarih,2010/283 esas- 2010/525 karar sayılı kararının açıklanan gerekçelerle oybirliğiyle BOZULMASINA, (Y. 1 .HD. 20.06.2011 T. 6458 E. – 7227 K.)
Nizam TUTUCU Emlak Danışmanı
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.