1- 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 10/4. maddesi uyarınca kadastro mahkemesine gelen davalarda itiraz eden kişiler hem davacı hem de davalı sıfatını taşırlar.
2- Aynı taşınmazla çakışan iki tapu kaydının varlığı halinde önceki tarihi taşıyan ve doğru temele dayanan kayda değer verilmelidir.
3- 4753 sayılı Kanuna (Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu – yürürlükten kaldırılmıştır) göre 1969 yılında oluşturulup dağıtım yapıldıktan sonra, davalının Medeni Kanun madde 713 uyarınca tescil davası açıp tapu almasının hukuki bir değeri yoktur. Zira, 27.1.1954 gün 14/1 sayılı YİBK uyarınca, dağıtılan taşınmazlar için ayın davası açılamaz. Tescil davasında diğer davalı ve davacılara husumet yöneltilmediğinden kesin hükümden de bahsedilemez.
4- Taşınmaz, hazinenin dağıtımı ile elinden çıktığından 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 46/3. maddesi de uygulanamaz.
Taraflar arasında kadastro tespitinden doğan dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay’ca incelenmesi istenilmekle; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu. Gereği görüşüldü:
Kadastro sırasında dava konusu taşınmazlara ait tespit tutanağı ve ekleri taraflarca aynı kuvvet ve mahiyette tapu kaydı ibraz edildiğinden bahisle 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 10. maddesinin 4. fıkrası gereğince Kadastro Mahkemesine devir edilmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonunda çekişmeli parsellerin Mehmet adına tesciline karar verilmiş; hüküm, Necip ve arkadaşları tarafından temyiz edilmiştir.
Kadastro davaları, çekişmeli yargı niteliğinde olan davalardır. Kadastro Kanunu’nun 10. maddesi gereğince yetkisizlik kararı ile mahkemeye intikal eden işlerde itiraz eden kişilerin hem davacı hem de davalı sıfatı bulunmaktadır. Bu nedenle karar başlığında tarafların sıfatlarının doğru olarak gösterilmesi gerekirken hepsinin davacı olarak gösterilmesi doğru değildir. Öte yandan, tarafların dayanakları olan tapu kayıtlarının çekişmeli parselleri kapsadığı ve kayıtların çakıştığı tartışmasızdır. Davacı-davalı Necip ve arkadaşları 4753 sayılı Kanun uyarınca oluşturulan ve Hazinenin temliki ile adlarına tescil olunan 5.9.1969 tarih 85, 91, 132, 155 ve 169 numaralı tapu kayıtlarına dayanmışlardır. Taşınmazların tapusuz olması nedeniyle tapuya bağlandığı belirlenmiştir. Buna karşılık davacı-davalı Mehmet’in tescil ilamı ile oluşan 15.11.1971 tarih 14 numaralı tapu kaydına dayanmıştır. Tescil tapusunun Hazine tarafından dağıtım yapıldıktan sonra alındığı belirlenmiştir. Tescil davasında diğer davacı ve davalılara husumet yöneltilmediğinden bu karar onlar için bağlayıcı nitelik taşımamaktadır. 27.1.1954 gün 1953/14 esas ve 1954/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca kişiler tarafından zilyetliğe dayanılarak açılan ayın davalarının dinlenmesi mümkün değildir. Ayrıca Hazine tarafından taşınmaz, kişilere temlik olunduğuna ve taşınmazın Hazinenin mülkiyetinden çıktığı sabit olduğuna göre 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 46/3. maddesi uyarınca anılan maddenin 1. fıkrasının davada uygulama yeri de bulunmamaktadır. Kaldı ki tapu kayıtlarının çakışması halinde önceki tarihi taşıyan ve doğru temele dayanan tapu kaydına değer verilerek uyuşmazlığın çözümlenmesi gerekir. Kişilere ait tapu kayıtlarının 4753 sayılı Kanun uyarınca oluşturulmuş olması o kayıtların doğru temele dayanmadığı şeklinde yorumlanamaz.
Hal böyle olunca; 4753 sayılı Kanun uyarınca oluşturulan tapu kayıtlarına değer verilerek uyuşmazlığın çözümlenmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru bulunmadığından hükmün BOZULMASINA. (Y.16.HD. 16.05.1997 T. 2431 E. 2424 K.)
Nizam TUTUCU
Emlak Danışmanı
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.